Kadınların toplumsal baskılar altında nasıl biçimlendiğini ve bu döngüyü nasıl kırabileceklerini anlatan “Uyuyan Güzel” sergisi, Aslı Aydemir ve Melike Kılıç’ın eserleriyle yaşam buluyor.
Sanatçılar, porselenin kırılgan zarafetini ve kâğıdın sonsuz olasılıklarını kullanarak kadınların görünmez kılınan hikâyelerini gün yüzüne çıkarıyor. 29 Nisan-23 Mayıs tarihlerinde Gama Gallery’de düzenlenecek sergi öncesi sanatçılarla keyifli bir sohbet yaptık.- Bize kısaca kendinizi tanıtabilir misiniz?
Melike Kılıç: Marmara Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim bölümünden 2009’da mezun oldum. 2011-2012 Viyana Güzel Sanatlar Akademisi’nde misafir öğrenci olarak bulundum.
Annemin anlattığı masallar, lisede okuduğum klasik eserler, izlediğim tüm filmler sinematografik bir anlatı kurmamı sağladı.
Kâğıdın kırılganlığını keserek katmanlandırarak melez mitolojiler inşa ettim.
Yurtiçi ve yurtdışı sergilere ve fuarlara katıldım.
Eserlerim yine yurtiçi ve yurtdışı koleksiyonlara girdi.
Aslı Aydemir: Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi seramik ve cam bölümünden 2003’te mezun oldum.
Seramik, en iyi tanıdığım malzeme olsa da kendimi bir “seramik sanatçısı” olarak tanımlamıyorum.
Sanatımı kavramsal temeller üzerine inşa ediyorum. Çalıştığım her malzeme, kalıptan son hâline kadar benim ellerimden geçer.
Her yeni malzeme, benim için bir meydan okuma, yeni bir heyecan, yeni bir keşif demek.- Uyuyan Güzel sergisinin fikri nasıl ortaya çıktı?
M.
Kılıç: Gama Gallery’nin sahibi Şule (Claire Altıntaş) bir sergi yapma fikri ile geldi.
Benim de aklıma Aslı Aydemir geldi. İkimiz de dünyayı ve yaşadığımız coğrafyayı içselleştiren değişik materyaller ve kavramlarla ifade eden sanatçılarız. “Uyuyan Güzel” ismini Aslı koydu.
Ben masallarla büyümüş bir çocuk o ise masallarla uyutulmuş olanı gören bir göz olarak ortaklaşa bir sergi çıkarmanın heyecanını yaşıyorum.
A.
Aydemir: Melike ile yıllardır ortak bir dilimiz var.
Ben, sert gerçeklikleri zarafeti elden bırakmadan izleyiciyle buluştururken Melike, anlatısını mitolojik imgeler üzerinden kurmayı tercih ediyor.
Bu coğrafyada kadın olmak, hele ki kadın sanatçı olmak, kendine has bir ortak dil barındırıyor.
Biz de o dili yeniden kurgulamaya çalıştık.
KÜÇÜK İZLER BIRAKMAK- Kadınlara biçilen toplumsal rollere ilişkin bir sergi bu.
Bu düşünsel süreçte nasıl bir yaklaşım benimsediniz?
Bu yaklaşım işlerinize nasıl yansıdı?
A.
Aydemir: Açıkçası, kişisel tarihimde toplumun kadınlara biçtiği rollere doğrudan maruz kaldığımı söyleyemem.
Belki de tam da bu yüzden, bu gerçeklerle yüzleşmek benim için daha sarsıcı oldu.
Kabul edememek içimde hâlâ aşılamamış bir kırılma gibi duruyor.
Bütün bunlara karşı koymanın, akıl sağlığımı korumanın yolunu sanatta buluyorum.
Kadın, kendisine biçilen rollerin dışına çıkıp düşünmeye başladığında dünyayı dönüştürecek gücün ve tutkunun içinde saklı olduğunu fark edebilir. İşte bu farkındalıkla, bu sergideki işlerimde adeta silahlarımı kuşandımM.
Kılıç: Anadolu masallarında kadınlar edilgen bir rolde olmadı.
Bunu biliyorum çünkü bu masallarla büyüdüm.
Yine aynı coğrafyada kadınlardan azla yetinmek ve kaderine razı gelme motifi beklendi.
Hikâyelerimde kız çocuklarını ve kadınları kendi masalının kahramanı olarak betimliyorum.
Ne yapılması gerektiğinden çok ne hissedilmesi gerektiğine odaklıyım, varoluş biçimim ve direnme yöntemim melez mitolojiler yaratmak, iç dünyamdan çıkan semboller ve anlatılar ile izleyicinin ruhuna dokunmak ve küçük izler bırakmak.
Rüyâlar, masallar ve efsaneler eski anlam ve değerini kaybetmiş gibi görünse de hatırlatmak istiyorum. Çünkü bellek en güçlü silahımız.- Porselen ve kâğıt gibi iki farklı malzemenin de bu konuyu işlemek için bir araya gelmesi oldukça ilgi çekici.
Sanırım her iki malzeme de farklı yaklaşımlara alan açıyor.
A.
Aydemir: Kendi malzemem olan porselenden yola çıkarsam, bu madde hem kıymetli, zarif ve ışıltılı hem de kırılgandır.
Fakat kırıldığında keskinleşir, tehlikeli bir biçime bürünür.
Tıpkı kadının sınırlarına müdahale edildiğinde ortaya çıkan o keskin dönüşüm gibi.
Bu paradoks, yani zarafetle tehdit arasındaki ince çizgi, anlatmak istediğim şeyin ta kendisi aslında.
M.
Kılıç: Seramik kâğıt ve desen en eski malzemeler.
Kâğıtla sahneler inşa etmek benim için erişilebilir olduğu için özellikle kâğıdı kullanıyorum.
Desen önceliğim, çizgi bir hikâyenin kelimeleri gibi insan olma serüvenimde, alternatif gerçeklik içinde yarattığım dünyalar var.
Bu dünyaların bitkileri insanları ritüelleri var.
Bir sanat yönetmeni titizliğinde giysilerden takılara kadar bulundukları ortamı tasarlıyorum.
Ve bu da yine bulunduğumuz gerçekliğin çok yıpratıcı olması yüzünden.
Hayatta kalmak için zihnimin bana gösterdiği tüm o güzel bahçeleri, ormanları insan türünün yıktığı yok ettiği şeyleri yaşatma ve hatırlama çabası.
Ve kâğıt tıpkı gerçekliğin kendisi gibi yok edilmesi kolay bir nesne.
Otoriterleşen yönetimlerin ilk kitapları yakması gibi düşünebiliriz.
https://www.cumhuriyet.com.tr/cumhuriyet-pazar/uyuyan-guzel-uyaniyor-2332858